Şantiye Dergisi 381. Sayı (Mayıs-Haziran 2020)

ODTÜ Makine Fakültesi’ni kazanmış- tım. Dolayısıyla İTÜ’yü kazanamama ihtimaline karşı hemen Ankara’ya gitmiş ve okula başlamıştım. Fakat bir hafta sonra İTÜ Makine Fakültesi’ni kazandığım bilgisini alır almaz İstanbul’a dönmüştüm. Orkestra çalışmaları ve sosyal hayata kaldığı yerden devam ediyordum...” Beş senede Uçak Bölümü’nden mezun olabilmiştim... “Siyasi olayların tavan yaptığı bir dönemdi. Boykotlar, protesto gösterileri, silahlı çatışmalar... Fakültenin koridorunda yürürken yanımdan kurşunların geçerek arkamdaki duvara saplandığını hatırlıyorum. Bir gün laboratuvarda ödev yaparken büyük bir gürültüyle yerimizden fırlamıştık; meğerse yanımızdaki odanın penceresinde dinamit patlatılmış. Bizim odanın penceresine konulsa biz gümbürtü- ye gidecekmişiz. Çalkantılı yıllar olmasına rağmen siyasi olayların hiçbirine katılmıyordum. Her yıl takdir aldığım lisedeki gibi çok çalışkan da değildim, dersleri takip etmezdim fakat vize öncesi arkadaş- larımın anlattıklarını kavrar, sınavlara o bilgilerle girer, sınıfı da öyle geçerdim. İTÜ muhteşem bir okuldur. Girdiğimizde hocalarımız okulun beş sene olduğunu, altı senede bitirsek iyi, yedi senede bitirirsek de anormal olmayacağını söylerlerdi. Ama ben beş senede Uçak Bölümü’nden yüksek mühendis olarak mezun olabilmiştim...” Şarkılarımın yer aldığı ilk plak Banu’nundu “Fakültede de asıl ilgi alanım müzikti. Dişli Çarklar 5’lisi isimli bir orkestra daha kurmuş, yine konserler vermeye başlamıştım. Plak şirketleri- ne gider, şarkılarımı tanıtmaya çalışırdım. O dönem bir plak şirketinin başında olan Bülent Özveren’e dinlettirdiğim parçalar hoşuna gitmişti. Yine gittiğim bir gün, Vefasız adlı şarkımı, orada sandalyede oturan Banu Kırbağ’a söylettirmeyi teklif etmişti. Henüz yirmi yaşımdayken şarkılarımın yer aldığı ilk plak böyle bir süreçte yayınlanmıştı. O şarkı radyolarda bayağı çalınmıştı. Birbiri ardına birçok şarkı yazdım...” Fakültede asistan oluyordum... “Okulu bitirmeme yakın, derslere çok katılmamama rağmen notlarım iyi olduğundan hocalardan asistanlık teklifleri de alıyordum. Bu fikir bana da sempatik geliyordu. Okulda zamanım bol olabilir ve müziği de devam ettirebilirdim. Fakat tam Fabrika Organizasyonu kürsüsündeki hocalarla anlaştığım günlerde, askere gidebileceğim bilgisini almış ve asistanlıktan vazgeçerek hemen askere gitmiştim. Çünkü, o dönem askere ne zaman çağıracakları belli olmuyordu. İş hayatına başladıktan sonra zamansız bir dönemde her şeyi yarıda bırakıp askere gitmekten- se daha işin başında bu görevi yapmak bana daha mantıklı gelmişti...” “Aşkın Mapushane”, “Dertlerimi Zincir Yaptım”... “Askerliğimi, altı ay Tuzla Piyada Okulu’ndaki eğitimin ardından Ankara Hava İkmal Bakım Merkezi’nde tamamladım. Askerde de zamanım boldu, yine bir orkestra kurmuştum ve sürekli konserler veriyorduk. Aynı dönem, yine bizim gibi askerliğini yapan Selçuk Ural’ın ağabeyi de o konserlerde beni dinlemiş ve Selçuk Ural’a tavsiye etmiş. Sonrasında buluştuğumuz Selçuk Ural’la uzun yıllar çalıştık. Şarkılarımı seslendirdi ve birçok hit olmuş parçaya imza attık. Selçuk Ural’ın ‘Dertlerimi Zincir Yaptım’, ‘Aşkın Mapushane’, Ayla Dikmen’in ‘Alma Alma Yanakları Al Gibi’, Ferdi Özbeğen’in ‘Satmışım Anasını Ben Bu Dünyanın’, Nilüfer’in ‘Hatıra Defteri’ gibi şarkıları gibi onlarca şarkım Gönül Yazar’dan Ümit Besen’e, Yasemin Kumral’dan Sibel Egemen’e, Haluk Levent’ten Ayten Alpman’a kadar onlarca sanatçı tarafından seslendirildi...” Alarko’da Baş Mühendis olmuştum “Askerden döndükten sonra, sayıları sınırlı olan plakçılara bağlı kalacağım korkusuyla müzik değil de kendi mesleğimi, yani mühendislik yapmaya karar vermiştim. Telif hakları da bugünkü kadar düzenli değildi ama yine de mühendis olarak alabileceğim ücretten iki üç kat daha fazlaydı. Dolayısıyla meslek öğren- mek amacıyla Alarko’ya mühendis olarak başvurdum. Üretmeyi seven biriyim. Alarko da bu anlamda beni tatmin edebilirdi. Pazarlama Mühendisi olarak girmiştim ama altı ay içinde terfi almıştım. Işık Lisesi, İTÜ, yabancı dil bilgim ve üretkenli- ğim yöneticilerimin de dikkatini çekmişti. Kısa bir süre sonra imalatla da ilgilenmeye başlamıştım. Özel imalat baş mühendisliğine getirilmiş- tim. Konveyörler, elevatörler, kurutucular, boylerler, yani ne istenirse yapıyorduk. Hatta bir keresinde silika jelli kurutucu siparişi gelmişti ama ben silika jelin ne olduğunu bile bilmiyordum. Mühen- dislikte yok yoktu. Türkiye’nin her şeye ihtiyacı olan dönemlerdi. Mesleki açıdan kendimi geliştirme fırsatı bulduğum verimli bir dönem- di. Diğer taraftan, kendi işimi yapıp yapmama konusunda bir karar vermem gerektiğinin de farkındaydım...” Sadece ELKON ismini aldım... “25 yaşımdaydım ve gözüm karaydı... Alarko’da iyi de bir çevre edinmiştim. Benimle ortaklık yapmak isteyen birçok kişi vardı. Hatta bir firma sahibi, kendisiyle iş birliği yapayım diye babamdan bile ricacı olmuştu... Neticede 1975 yılında Edirnekapı’da bir atölye kurduk. Müzik dolayısıyla popüler de olduğumdan bir sürü iş almıştım. Fakat ortağımın iş yapış şeklinden ve iş disiplininden memnun olmadığım 60 MAYIS-HAZİRAN 2020 PORTRE

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=