Şantiye Dergisi 384. Sayı (Kasım-Aralık 2020)
Önce içerik tutarlı olmalı. Sonra coğ- rafi ve kültürel bağlamın farkında olup, gerekli ve bilinçli olarak bunlara bağlı ya da kasıtlı olarak bunlardan bağımsız bir kavramı ortaya koyabil- meli. En son da detaylarıyla neden- sonuç ilişkisini açıklayabilecek ilham verici bir titizlikle inşa edilmiş olmalı. Önce kendi kullanıcılarına, sonra so- kağına, semtine, şehrine, sonra böl- gesine, ülkesine, kıtasına sonra da dünyaya, onların da yararlanabilece- ği, iyi çalışılmış bir formül ve sağlam bir mesaj sunabilmeli. Bütün bunları ciddiye alarak da bir tasarım olabilir, bazıları bilinçli olarak görmezden ge- linebilir ya da hepsi reddedilebilir. Kı- sacası binanın kendisiyle ve kendisi- nin dışındaki her şeyle imtihanı bunlar. Böyle belalı bir iş mimarlık. Üstelik bu işi bütün bu yazdıklarımla ilgisi olmayan resmi görevliler, bele- diye, işveren, iş takımı, çalışan ve in- şaat kadroları ile yapmak ve onları da ikna etmek zorundasın...” Tüm zemin katlar geçirgen olmalı “Bana göre, bütün zemin katlar geçirgen ve birbirine bağlı olmalı... Alışveriş ve vakit geçirme alanları, sergiler, galeriler ve diğer toplumsal ihtiyaçlar için ayrılmalı. Şehrin her ye- rine ayak basılabilmeli. Endüstri alan- ları, askeri alanlar, kontrollü geçişleri olan topluluk konutları olmamalı. Bu şehri yaralar ve öldürür...” Yarışma projelerine yönelik... “Mimarlıkta, yapı elde etme sana- tında, yarışma usulü ile elde etmek de ihale gibidir. Yani projeyi seçme yöntemlerinden bir tanesidir. Biz de bugüne kadar geçerli olan yarışma türlerinin içerisinde çeşitli deneme- lerde bulunduk. Ama tek aşamalı proje yarışmalarının çok da cazip ol- madığını düşünüyorum. Ayrıca bir jüri tarafından seçilmesini de çok ca- zip bulmuyorum. Jüri, öncesinde, projeleri teknik yeterlilik, tecrübe açı- sından grupları seçer, ondan sonra bu gruplardan seçilmiş olanlar yarış- maya devam ederler. Dolayısıyla bu- rada ‘haydi hep birlikte herkes katılsın’ şeklinde bir düzenin iyi olmadığına inanıyorum. Son zamanlarda İstan- bul Büyükşehir Belediyesi başta ol- mak üzere Türkiye’de bazı belediyele- rin çok özlenmiş olan yarışmaları yeniden başlattığını ilgiyle gözlüyo- ruz. Ancak seçilen yöntemlerin ve aynı anda birçok yarışmanın bu şekil- de ortaya çıkarılmasının bir telaşla yapıldığını, ön hazırlıkların iyi yürü- tülmediğini, seçimlerin iyi yapılmadı- ğını, kullanılan yöntemlerin çok iyi ol- madığı konusunda şüphelerimiz olduğunu çeşitli ortamlarda belirti- yoruz. Birçok eleştirmen, mimar ve yetkili de daha detaylı bir şekilde pro- jelerin değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyor. Üç tane seçim yapılıyor jüri tarafından ve bunlar en son oyla- maya sokuluyor. ‘Bunlardan bir tane- sini seçin, biz de onu yapalım’ deni- yor. Oysa bir D şıkkı olmalı. Bu üçünün de seçilmediği, seçilmeyece- ği veya bir daha tekrar yarışma yapıl- ması gerektiği gibi bir durum da söz konusu olabilir. Yani bir acelenin ge- rekli olduğunu düşünmüyorum. Za- ten üst şehir ve altyapı işleri bugüne kadar hep bu acelecilikten kötü oldu. Genelde, özellikle İstanbul için prob- lem asıl olarak mühendislikte. Mi- marlar gelene kadar altyapı problem- leri var. Ondan sonra da belediyelerin öncelikle ön bir araştırma yaparak, neleri yapıp yapamayacağı konusun- da, nelerin olup nelerin olamayacağı konusunda iyi bir kararlılık ortaya koyması lazım. Çünkü bu meydanla- rın çoğu daha önceki görevde olmuş belediyeler tarafından çok yanlış kul- lanıldı, tahrip edildi, hatta birçoğun- da da yürürlükte olan imar planları var. Onların içerisinde de bu bir yarış- ma kararı ile değiştirilemeyecek du- rumda. Bu yarışmaların büyük bir kıs- mı maalesef bir ‘entelektüel spor’ olarak kalabilir. Projeleri de detaylı in- celediğimizde, meslektaşlarımızın iyi analizler yaptığını görüyoruz ama bu analizlerden de ortaya çıkan nihai so- nuç çok başarılı olamıyor. Bizi heye- canlandıran sonuçlar göremiyoruz. Bazı yarışmalar, uluslararası yarışma olarak açılmış, fakat katılım çok zayıf, duyuru yetersiz. Bu yarışmalar ortaya çıkmadan önce bunlarla ilgili daha geniş kapsamlı tartışmalar yapılmalı ve paydaşların kimler olacağı, onların da açıklamaları ve görüşleri gereki- yor. Yani yarışmadan önce neyin ya- rışmasının yapılacağının çok iyi anla- tılması şart.” Artık geç saatlere kadar çalışılmıyor “Mimarlık ofislerinde ‘mutfak’ ol- ması çok hoşuma gider. Yakıştırırım... GAD’da da mutfağımız var, her gün yemek pişer. Cengiz (Bektaş) Abi ile çalışırken de en sevdiğim şeydi geç saatlere kadar çalışılıp birlikte yemek yenmesi..." "Ama artık eskisi gibi geç saatlere kadar çalışılmıyor. Sosyal medyanın, iletişim olanaklarının bunda etkisi büyük. Bilgisayar da bu anlamda mi- marların işlerini kolaylaştırdı. Diğer taraftan aşırı yorgunluk yaratmasın- dan dolayı saatlerce bilgisayar ekranı başında çalışılamaması da başka bir etken tabii... Geç saatlere kadar çalı- şılmamasında başka art niyet aramı- yorum... (Gülüyor...)” Kitap çalışması bana çok iyi geldi “İşkoliğim... Zaten çok hareketli bir mesleğin içindeyim. İnternet üzerin- den toplantıların sayısı oldukça ço- ğaldı. Seminerler, konferanslar, rö- portajlar, çağrıldığım toplantılar, açılışlar, makale çalışmaları... Kendi asli işimin dışında böyle bir koştur- macanın içinde olmak başka bir ho- biye ne zaman ne enerji bırakıyor zaten." "Diğer taraftan bugünlerde, dört beş senedir üzerinde çalıştığım bir ki- tabın son düzeltmeleriyle uğraşıyo- rum. Kitapta, kendimi nasıl inşa etti- ğim, ofis olarak mimarlık mesleğinde neleri yerine getirmeye çalıştığımız ve 350 projemizden bazıları anlatılı- yor. Bu kitabın bana çok çok iyi geldi- ğini söyleyebilirim. Bir itiraf, açılma, kendi kendime konuşma gibi...” 69 KASIM-ARALIK 2020 PORTRE
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=